Tasavvuf Psikolojisine Giriş (Kitap Özeti – 1. Kısım)

Bu sıralar Stoa Felsefesini araştırma aşamasındayım. Ancak bu felsefeyi araştırırken okuduğum bazı metinler geçmişte okuduğum Tasavvuf Psikolojisine Giriş kitabını aklıma getirdi ve kitabı okurken aldığım notları derlemeye karar verdim.

Tasavvufa ve tasavvuf psikolojisine ilgi duyanlara kitabı önerebilirim. Kitabın içeriğinde ve kaynak verdiği alanlarda yapacağınız araştırmalar, derin bir bilgiye sahip olmanızı sağlayabilir.

Bugün kitabın ilk yarısı için kısmen bir özet bulacaksınız, yer yer altını çizdiğim cümleleri de göreceksiniz.

Bu haliyle insan, Allah tarafından şerefli bir varlık olarak yaratılmış ve varlıkların pek çoğundan üstün kılınmıştır (İsra,17/70). Tasavvufta insanın kötülüklerden arınarak ruhen yükselmesi üzerine kuruludur.

Bazı mistik inanışlar Tanrı kavramını insanın içindeki öz olarak anlarken , bazıları evrenin yaratıcısı olan yüce güç olarak anlar. (Ben kişisel olarak her ikisinin bir arada olduğunu düşünüyorum).

Bedensel ihtiyaçların giderilmesini azaltmak (riyazet) ve dünyevi istek arzulara karşı koymak (mücadele) insanı, içindeki yüce hakikatte yok (fani) olmaya ve onu aklen değil zevken bilmeye götürür ki bunun sonucu ruhsal mutluluktur (Yılmaz, 2009 : 17)

Arapça bir kelime olan tasavvuf kelimesinin etimolojik kökü konusunda farklı görüşler vardır bu Terim’in yün anlamındaki suf kelimesinden türetildiği şeklinde görüş de vardır. Onlara yün elbise giyen anlamındaki sufi dendiği dile getirilmiştir.

Tasavvuf en temelde hakikate ulaşma yoludur bu yolda olan kişiye de sufi denir.

Tasavvufu İslam mistizmi olarak yorumlayanlar da olmuştur.

Yahudilik Kabala öğretisi, Hristiyanlık ruhbanlık, Budizm nirvanaya ulaşmak ne ise İslam da tasavvuf da benzer bir mistizm olarak görülmüştür.

Tasavvuf ve Mistizm arasındaki farklar :

  1. Tasavvuf insanın Ruhi bir yükselme sağladığı halde, mistizm‘de gelip geçici hazlar vardır
  2. Mistizm’de ızdırap önem taşıdığı halde, Tasavvufta ızdırabın özel bir yeri yoktur
  3. Tasavvufta terbiye metodları fertlerin karakter yapılarına göre farklılık arz ettiği halde, mistizmde bu farklılık ve zenginlik yoktur
  4. Tasavvufta manevi yükseliş için ferdi gayret esas olduğu halde, mistizm de değildir.
  5. Mistik sadece vecd ehli olduğu halde , Sufi hem vecd ehli hem ilim talibidir
  6. Tasavvufta zikir ve şeyh ile birlikte bulunmak (sohbet esastır), Mistizm de böyle bir esas yoktur
  7. Mistizm ruhun cesede hakimiyeti sağlama ameliyesidir. Tasavvuf ise ruhun arıtılıp Hakk’a vuslata erdirilmesidir.

Tasavvuf bir manevi ve ahlaki temizlenme yoludu. Tasavvufa gören insan yaratılmışların en şereflisidir.

Allah insanların bedenlerinden önce ruhlarını yaratmış ve onlara hitaben, ben sizin Rabbiniz değil miyim diye sormuştur (Araf Suresi 7:172)

Ancak insan ruhu bu dünyaya gönderilip bir bedene girdiği zaman bu tecrübeyi doğrudan hatırlayamaz aslında tasavvuf Allah’tan gelen insanın ona bu dünyada kavuşmaya çalışması yoludur. Ney ana yurdu olan sazlıktan koparılarak ney haline getirilmiştir bu nedenle o, ayrılık ateşi ile yanmaktadır. Ney gibi insan da bu dünyadayken ana vatandan ayrıdır.

Gelelim işin psikolojisi kısmına;

Psikoloji kavramı Yunanca ruh ile bilgi kelimelerinin birleşiminden oluşan ruh bilgisi anlamına gelmektedir

Psikolojide, davranışçılık , psikanaliz ve hümanist psikoloji en etkin üç ekol kabul edilmektedir.

Davranışçılık ekolüne göre insan, çevreden gelen uyarıcılara tepki veren bir mekanizmadır dolayısıyla davranışı şey kula göre insan tamamen çevrenin ürünüdür

Psikanalitik ekole göre insan davranışları sadece bilinçli değil bilinçaltı dürtülerin de etkisi altındadır. Özellikle bebeklik döneminde yaşanan travmatik olaylar bilinçaltına itilir ve hayatı boyunca bireyin kişilik yapısı, davranışları, korkuları ve tutumları üzerinde etkin olmaya devam eder.

Hümanist psikoloji ekolü ise diğer iki ekole karşı çıkmıştı. Onlar insanın ne davranışçıların iddia ettiği gibi uyarıcıya tepki veren bir robot, ne de psikanalistlerin iddia ettiği gibi bebeklik dönemi bilinçaltı travmalarının esiri olmadığını ileri sürerek insanın özgür irade sahibi ve değerli bir varlık olduğunun altını çizmişlerdir. Bu ekole göre insanın en önemli özelliği kendini geliştirilebilen bir varlık olmasıdır

Freud’un buzdağı metaforu oldukça yaygındır. Ona göre buz dağının görünen küçük parçası bilinç alanıdır. Buz dağının suyun altında kalan ve görünmeyen büyük bölümü ise bilinçaltıdır. Freud hastalarının zihinlerini serbest bırakmasını sağlayarak onların bilinç altındaki problemleri çözme üzerine bir terapi çeşidi kurmuştur. Psikanaliz, bu terapi çeşitlerinin adıdır. Freud’a göre insanın kişiliği altı yaş civarına kadar oluşur ve sonraki yıllardaki tüm davranışlarının temelinde bu bebeklik dönemi travmaları vardır. Bu görüş dünyada özellikle de Türkiye’de oldukça kabul görmüştür. Freud ayrıca rüya analizi yöntemini de kullanmıştır. Çünkü uyku sırasında bilinç devreden çıkar ve bilinç altından gelen mesajlara ulaşılabilir. Ancak bu teorinin mistizm ve tasavvufun işaret ettiği bilinç ötesi idrak ile örtüştüğünü söylemek doğru olmaz. Freud‘un Veliaht prensi olarak gördüğü Jung, başta onun görüşlerini benimsese de bir süre sonra Freud ile görüş ayrılığına düşmüştür. Nitekim Jung’a göre bilinçaltı, bastırılmış duygularının yanı sıra yüksek algıları da içermektedir.

Jung aşkın bir varlık olarak Tanrı’dan bahsetmez. O, bireyin içsel yolculuğuna odaklanmıştır

Tasavvufun üzerine kurulu olduğu, insanın gelişim halinde olan bir varlık olduğu fikrine psikoloji literatüründe öne çıkaran isim Abraham Maslow olmuştur.

Hümanist psikolojisinin kurucusu kabul edilen Maslow’a göre diğer yaklaşımlar insanın özgür iradesini elinden almaktadır. Oysa insan, uyarıcılara tepki veren bir robot veya bilinçaltı süreçleri hapsolmuş bir mahkum değil, onurlu bir varlıktır.

Bildiğiniz üzere Maslow meşhur “ihtiyaçlar hiyerarşisi” teorisini geliştirmiştir. Gelişim piramidinin en alt basamağını fiziksel ihtiyaçlar, ikinci basamağını güvenlik ihtiyacı, üçüncü basamağını sevgi ihtiyacı, dördüncü basamağını saygınlık ihtiyacı, son basamağını ise kendini gerçekleştirme noktası oluşturmaktadır.

Maslow‘a göre her insan kendini gerçekleştirmeye yönelik doğal bir eğilim ile dünyaya gelir ve bu aşamaları bir bir geçerek gelişim yolunda ilerler bu gelişim süreci, oldukça bireysel bir yapıya arz etmekte ve bireyin kimlik kazanması, kişiliğinin bütünleşmesini içermektedir. Gelişim sırasında insanda köklü değişime sebep olan özel tecrübeler için doruk deneyim (peak Experience) kavramını kullanmıştır

Doruk deneyim ile mistik tecrübenin aynı olayı işaret ettiğini de açıkça ifade etmiştir

Tasavvufta manevi dönüşümün temel amacı Allah ile bir olma yani ona ulaşmasıdır.

Psikoloji literatür içerisinde tasavvufi tecrübeye en çok yer veren şüphesiz trans personel (ben ötesi) psikoloji olmuştur.

Bu terimi ortaya atan isimde Stanislav Groff olmuştur. Bu ekol çoğunlukla, hipnoz, meditasyon, geribildirim, yoga, parapsikoloji, Şamanizm, alternatif sağlık yöntemleri, mistik farkındalık ,lüsid rüyalar ve ölüm eşiği deneyimleri gibi konulara odaklanmıştır.

Dolayısı ile trans-personel psikoloji ile tasavvufun kesiştiği pek çok nokta vardır. Her ikisi de insanın daha üst bilinç düzeylerine çıkabileceği fikri üzerine kuruludur.

Psikoloji iyi ve kötü üzerine kurulu değilken tasavvufta insanın tüm duygu, düşünce, davranış, tutum ve yaklaşımları iyi veya kötü olarak nitelendirilir.

Ruh ve bedenin psiko-somatik bütünlüğü halindeki insanı tanımlamak için tasavvuf genel olarak Nefs kavramını kullanır.

Kendisine verilen cüzi irade ile o, eylemlerinde iyi ve kötüyü tercih etmekte özgür bırakılmıştır. İnsanın bu dünyaya dönük yüzü olarak görülen nefs, insana kötülüğü fısıldayan iç ses ve haset, kin gibi kötü huyların merkezidir.

Bir anlamda bu süreç beşerlikten insan olmaya, insandan da İnsan-i Kamil olmaya doğru bir gelişim göstermektedir.

Tasavvuf psikolojisinde ruh, insanı canlı tutan özgür ve tekamül prensiplerine uygun olarak bir gelişme gösterir. Medeni, nebati, hayvani, insani, Ruhi, Sırrı ve sırların sırrı olmak üzere yedi ayrı boyuta sahiptir. Bu boyutlarının her biri farklı bir bilinç durumuna işaret eder ve tasavvufun amacı, bunlar arasında dengeyi sağlamaktır.

Nefs mücadelesinin aslı, çocuğu sütten keser gibi nefsi alışkanlıklardan kesmek, onun arzularının tersine hareket etmeyi öğrenmektir.

Tasavvuf psikolojisi açısından Nefs mertebeleri :

  1. Nefs-i Emare:
    • İsmini Yusuf Suresi 53. ayetten almıştır. “Rabbimin esirgediği dışındaki muhakkak ki nefis kötülüğü emreder”
    • İlk ortaya çıkışından itibaren kendini dünyevi ve duygusal yaşantı, alışkanlık ve zevklerin içinde bulur. Kişi, işlemiş olduğu bir hatadan dolayı tövbe etme ve hatta bir süre tövbesinin ardında dursa bile bir süre sonra tövbe ettiğini bile unutarak kasıtlı olarak günah işlemeye başlayabilir.
    • Freud’a göre kişilik id, ego ve süperego isimli üç temel yapıdan oluşu. İd, doğuştan gelen tüm biyolojik dürtüleri içerir. Haz ilkesi ile çalışan id isteklerinin derhal yerine getirilmesi için egoya baskı yapar.
    • Nefs-i emare kavramı ile Freud’un id kavramı çeşitli yönlerden benzerlik taşımaktadır her ikisi de insanın karanlık tarafını simgelemektedir. İnsana yeme içmeden, makam hırsına kadar her türlü maddi zevk ve ihtirasların kaynağı burasıdır saldırganlık ve şefkat temel unsurlardır.
    • İnsanın hakikat yolunda ilerleyebilmesi için nefse ihtiyaç olduğu gerçeğini mutasavvıflar binek örneği ile açıklamışlardır. Genel anlayışa göre nefs ruhun bineğidir. Dolayısıyla insan arınma yolunda nefse ihtiyaç duyar ancak onun dizginlerini elinden bırakmayı da ihmal etmemelidir.
    • Tasavvufta ise nefsi emare hoş karşılanmayan, kötüye meyyal olan ve kontrol edilmesi gereken bir yapıdır. Freud’a göre idin isteklerini muhalefet eden yapı süper egodur ve Süper ego vicdan, toplumsal normlar, dini kurallar ve ahlak ilkelerinden oluşur. Bunların baskın olması da kişilik bozukluklarına neden olur.
  2. Nefs-i Levvame :
    • Nefsi emare‘nin bir üst basamağı olan nefsi levvameye geçmek için ilk şart kişinin kendini sorgulaması ve hata yaptığını kabul etmesidir.
    • Nefsi Levhame kendini hesaba çekerek olumsuz tutum ve davranışlarından kurtulmak için çabalayan nefsdir. “Levvame” çok pişman olan demektir ismini Kıyame Suresi ikinci ayetten almıştır. “Kendini kınayan nefse andolsun
    • Sonuçta kişi Allah’a yönelerek tövbe eder ancak henüz tövbesini ardında tam olarak duramayabilir.
    • Bu evrede kişi bazen arzularına yenilir bazen de ahlaki değerlere uygun davranışlar sergiler.
    • Nefsi Levvame, aslında manevi arınmanın ilk adımıdır. Çünkü kişinin emreden nefsine karşı çıkarak kendini temizlemeye karar vermesi ve kendini dönüştürmeye motive olması bu aşamada gerçekleşmektedir.
    • Muhasibi’ye göre kişinin manevi arınma yoluna girmesi bir kişisel farkındalık ile olmaktadır
    • Kişi öncelikle kendini samimiyetle sorgulamalı ve Allah katındaki mertebesini yükselmek için kendini değiştirmeye hazır olmalıdır.
    • Belirtilmesi gerekir ki; pişmanlık hali, kişinin yanlış yaptığını düşündüğü bir eylem sonucunda oluştuğu gibi, bir şeyler yapması gerektiğine inandığı halde yapmadığı durumlarda da ortaya çıkabilir.
    • (Psikoterapide de esas olan ilk olarak kişinin hata ettiğini kabul etmesidir)
    • Emmare seviyesinde nefs, daha çok şeytan ile işbirliği yapan hevanın etkisi altındadır. Levvame seviyesinde ise kişinin kalbinde iz bırakan olumlu ve olumsuz etkiler sürekli çekişme halindedir. Kişinin kalbinde birtakım heva ve düşünceler kalbi kötülüğe doğru iter. Diğer taraftan iman ile ilgili düşüncelerde kalbi iyiliğe çeker.
    • Yeniden tövbe ederek nefis ve şeytana galip gelmenin yollarını aramaya devam eder.
    • Allahu Taala Araf Suresi 201. ayette bu hale şu şekilde işaret etmiştir : “Şüphe yok ki Allah’a karşı gelmekten sakınanlar kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman iyice düşünürler (derhal Allah’ı hatırlar da) sonra hemen gözlerini açarlar.”
    • Nefsi Levvame, hatadan ders çıkarıp tekrar yapmamaya çalışma şeklindeki bir yapıcı bir süreci de içerir. Kişinin yaşadığı pişmanlığa takılıp kalması zayıflanmak fiili ile ifade edilir ve tasavvuf erbabı insanların bu hale karşı uyarır.
    • Mevlânâ demiş ki “Fakat geçene acınmak hatadır… gitti mi gider! Gayrı onu anmanın hiçbir faydası yoktur! , “Kendine gel , bundan böyle Çekin artık. Çünkü Tanrı keremiyle tövbe kapısı açıktır.”
  3. Nefs-i Mülhimme :
    • Bu mertebenin ismi, Şems suresi 8. ayete dayalıdır : “Nefse, kötülük yapma ve Allah’tan korkmasını ilham edene andolsun.”
    • Bu mertebedeki kişi arzularının aşırılıklarına direnebilme gücü gösterir. Kalbi Allah’tan uzak tutan her şeyden uzaklaşır. Ahlaki erdemlerle benzenmiş olan bu nefs, Allah aşkını ve ibadetlerini salt görev bilincinin ötesine geçerek zevkine vararak yerine getirir. İlham ve keşfe açık hale gelir.
    • Mülhimme aşamasındaki Nefs birtakım vesveselere halen duçar olsa da artık ilhamlar almaya başlamıştır.
    • Bu durumda melekler de bu kişiyi destekler ve kalbi daha çok kaynaktan olumlu düşünceler aktararak kişiyi hayra teşvik eder böylece kalbindeki ilahi nur parlamaya başlar.
    • İnsanın doğasının iyi olduğu şeklindeki görüşü öne çıkaran ekol, hümanist psikolojidir. Bu ekol içerisinde gelişen güncel bir yaklaşım olan pozitif psikoloji ise evrensel değerlerin insan üzerindeki etkilerinin üzerine odaklanmaktadır. Bu yaklaşıma göre insan, doğası gereği iyidir ve iyi olana meyil eder.
    • İslam geleneğinde kişiyi doğru davranmaya iten iç ses genellikle vicdan olarak isimlendirilir. Kişinin diğer canlılara karşı dürüst ve merhametli olması kişinin vicdanını ile açıklanır.
    • Kişiyi iyi olanı yapmasını söyleyen ses olan vicdan, nefsi mülhimme aşamasında güçlenir.
  4. Nefs-i Mutmainne :
    • Ahlaki erdemlerin tam olarak yerine getirildiği hassas bir denge ve ağırbaşlı bir huzur halinin hakim olduğu nefs mertebesini ifade eder. Mütmainne ifadesi bilişsel olarak idrakın son noktası ve duygusal olarak tam bir sükunet hali için kullanılır.
    • Bu mertebe ismini Fecr Suresi 27. ayetten almıştır: “Ey Nefsi mutmainne! o senden razı sen de ondan razı olarak dön Rabbine.
    • İlahi Aşk giderek artan bir yoğunlukta yaşanmakta ve olumsuz duygular yerini teslimiyet duygusuna bırakmaktadır. Bu aşamaya gelen kişi geçmişte bazı hatalara düşmüşse de bunlara tövbe etmiş ve sonrasında tövbesini ardında durmayı başarmış kişilerdir.
  5. Nefs-i Raziye :
    • Kişinin başına acı tatlı ne gelirse gelsin Allah’tan geldiğini idrak edip, Allah’a teslim olarak tam bir rıza hali yaşadığı nefis mertebesidir
    • Raziye razı olan, tereddütsüz teslim olan demektir bu mertebede ismine Fecr Suresi 27. ayetten almıştır: “Ey nefsim mutmainne! O senden razı, sen de ondan razı olarak dön Rabbine“. Bu mertebede kişi, başına gelen iyi adaylara şükrederken güçlükleri de sabreder. Her ikisinin de Allah’tan geldiğini bildiği için onun hükmüne razı gösterir.
  6. Nefs-i Merziyye :
    • Allah ile kul arasında karşılıklı bir razı halini yaşandığı mertebedir. Merziyye, “kendisinden razı olunan” demektir.
    • Bu mertebede kişinin Allah’ı zikretmek dışında bir arzusu yoktur.
    • Manevi olarak gelişmiş ve ahlaki dönüşmüş olan bu nefis artık Allah’ın yarattığı her canlıda onu görerek sevmeye ve şefkat göstermeye başlamıştır.
  7. Nefs-i Kamile :
    • Manevi anlamda tam bir olgunluğa erişme makamıdır. Tasavvufi açıdan bu mertebeye gelen Sufi, bütün marifet özelliklerini kazanmış ve irşad mevkiine yani manevi rehberlik derecesine yükselmiştir.
    • Doğru yolu gösteren kişi anlamına gelen mürşit, artık manevi arınma yolunun başlarında olan diğer dervişlere rehberlik etmeye başlar.
    • Genel bir değerlendirme yapıldığında denilebilir ki; hem tasavvuf hem de psikoloji insanın potansiyel ve yeteneklerinin olduğunu ve bunların geliştirebileceğini kabul eder. Her ikisi de insan bilincinin alt ve üst katmanlarının varlığından bahseder. İnsanın kendini geliştirmesinde, kişisel farkındalık kadar diğer canlılarla ilişkilerinin de sağlıklı iletişim kurabilmesi önemli olduğunu kabul eder.
    • Psikolojiye göre insan kendi maskelerinden kurtulup öz benliğe erişmekte, tasavvufa göre ise insan kendi öz benliğinden kurtulup Allah’a erişmektedir.
    • Genel bir değerlendirme yapıldığında denilebilir ki; tasavvuf ve psikoterapinin en temeldeki amacı insanı açıdan kurtarmadır.

Kitabın ilk bölümü ile ilgili aldığım notlar genel olarak yukardadır. Mümkün olduğunca kişisel yorum yapmak istemedim. Kitabın ikinci bölümünü de özetledikten sonra kişisel bir yorum yapacağım.

Sağlıcakla kalın…

Etiket(ler): , , , , , .Yer işareti koy Kalıcı Bağlantı.

Bir yanıt yazın